12 Mart 2010 Cuma

ANNE BABA HAZIR MI SINAVA

ANNE BABA HAZIR MI SINAVA
Çocukları ile beraber sınavlara hazırlanan, sınavlara giren ve sınav sonuçlarını da kendi başarı ve/veya başarısızlıkları gibi algılayan anne babaların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur?

Çocuklarımız sınava hazırlanırken, ortaya çıkan sonuçtan ya gurur duyarız, ya da büyük bir hezimete uğrarız! Biz sınava ne kadar çok ağır anlamlar yükler isek, çocuğumuz bu ağır anlamları algılayacak ve bu anlamlarımıza uygun olarak bir sorumluluk içine girecektir.

Çocuğumuzun kapasite, ilgi ve yeteneklerine uygun bir hedef belirlemesine yardımcı olduktan sonra, bunu gerçekleştirmek için bizim sağlayacağımız imkanları kendisine sunduktan sonra çocuğumuza olumlu motivasyon sağlayarak ona olan, inancımızın, takdirimizin, sevgimizin ve bizim gözümüzde ki değerinin sınav sonucuyla ilgili olmayacağını göstermemiz gerekmektedir.

Çocuğumuzun başarıları ile, elde ettiği iyi sonuçlarla gurur duyduğumuzda, aldığı sonuçlar için “daha iyisini alabilirdin”, “neden 5 değil de 4 aldın” veya “neden sınıf birincisi gibi olmadın” türünden ifadelerimizle önüne hedef olarak (ulaşmasını istediğimiz) koyduğumuz kriterlere ulaşmayınca gözümüzde yeterince değerli olamadığı gibi bir sonuca ulaşabilecektir?

Ben anne-babamın gözümde değerli olabilmem için “daha iyisini yapabilmeliydim”,”neden 5 değil de 4 aldım” ve ya neden sınıf birincisi olamıyorum? gibilerden stres yaratan düşünceleri çocuklarımıza kazandırmış oluyoruz?

Öğrenciler bu düşünceleri kafasında taşımaya başladıklarında artık tek hedefleri vardır, “anne-babalarına layık olan evlatlar olmaktır!” Artık kendi hedefleri değildir önemli olan… anne-babaların büyük fedakarlıklarla sundukları imkanlar karşısında borçludurlar artık… Anne babalar da bu hedeflerine ulaşamayan çocuklarının durumlarına bir anlam verememektedirler… Yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında. Bir dedikleri iki olmamaktadır. Özel dersler, dershaneler, kitaplar…. anne babaların yaptıklarına karşılık çocuklarımızın da 4 yerine 5 almalarını istemek, sınıf birincisi, okul birincisi olmasını istemek hakkımız olsa gerek değil mi!

Çocukları üzerinde aşırı yüksek beklenti içerisine giren veya senden bir şey olmaz düşüncesini yansıtan anne-babalar her iki durumda da olumsuz motivasyon yapmışlardır. Anne- babalarının beklentilerine cevap vermek için çaba harcayan, “…sonucuna ulaşamazsam anne-babamın yüzüne nasıl bakacağım” diye düşünerek çalışmaya çalışan ve denemelere giren öğrencinin yerinde olmak istemezdiniz herhalde?

“Şu sonuca ulaşmalıyım artık” düşüncesi “anne babam beni değerli görsünler artık”,”"u sonuca ulaşayım ki anne-babamın gözünde değerli birisi olayım, buna ihtiyacım var” demektir. Bu “şartlı değer verme” çocuğumuzun kendisini mutsuz ve değersiz görmesine neden olacaktır…

Hangimiz değerli olmayı şarta bağlayan bir yaklaşım içerisinde kendimizi mutlu ve değerli görebiliriz?

Aileler, çocuklarının kapasitelerini, özel yeteneklerini, yapabildikleri-yapamadıkları ile ve en önemlisi de gösterdikleri çaba ve gayretlerini görmelidirler. Çocuklarımızın sadece başarılarını ve /veya ulaştıkları sonuçlarını değil gösterdikleri çaba ve gayretlerini görmemizi ve desteklememizi beklemektedirler…

“anne-babam çalışmamı görüyor”,”elimden geleni yaptığımı biliyor”,”benim başaracağıma inanıyorlar”, “kendi hedeflerim konusunda beni destekliyorlar… diye düşünceler taşıması çocuğumuzun üzerindeki zaten var olan stresin daha da artmasına engel olacaktır…

Biz çocuğumuzun çalışma sürecine değil de aldığı sonuçlara odaklandığımızda “senin gayretin çaban benim için önemli değil”, “o sonucu alamadığın sürece gözümde değerin yok” anlamını çocuğumuzun hissetmesini sağladığımızda çocuğumuzun stresini arttırmış oluyoruz…

Anne- babalar olarak ne kadar rahat olur isek, çocuğumuzun da o kadar çok rahat olmasını sağlamış oluruz… çünkü bütün duygular gibi kaygı da bulaşıcıdır… anne- babam kaygılandıklarına, telaş ettiklerine göre bir anormal durum var demek ki diye düşünebilirler…

Anne-baba olarak mükemmeliyetçi, rekabetçi kişilik yapınız çocuğunuzdaki kaygıyı arttırır. Çocuğunuz “en iyi” olmak gibi bir kaygıya düşecektir…

Anne-baba olarak çocuklarımızın sınav kaygılarını arttırıcı söz ve davranışlardan uzak durarak onların yükünü arttırmamamız ve tam tersine yüklerini taşıyabilmeleri için kendileri güçlü hissetmelerine yardımcı olmalıyız…

Çocuklarımızın hazırlandıkları sınavları için kendi hedeflerini gerçekleştirmeleri için çalışmalarının dışında bir anlam yüklemeyelim…

DENEME

DENEMEYE DAİR
Bir insanın herhangi bir konuda içini dökmek, paylaşmak amaçlı kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara deneme denir .Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum” buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir.
Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir.
Eskiden denemeye verilen “muhasebe” ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir.
Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.
Denemenin belirleyici özellikleri nelerdir?
• Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
• Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.
• Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
Serbest düşüncenin ifade alanı ve nesrin bir türü olarak deneme, yazarın gözlemlediği ya da yaşadığı olay, olgu, durum ve izlediği objelerle ya da herhangi bir kavramla ilgili izlenimlerinin herhangi bir plâna bağlı kalmayarak, deliller getirip kanıtlama yoluna gerek duymadan ve kesin hükümler vermeden, tamamen kişisel görüşüyle serbestçe yazıya döktüğü birkaç sayfayı geçmeyen kısa metinlere denir.
Deneme, derin düşünceden çok, kişinin kendi dışındaki nesnelerle herhangi bir konuda gerçek ya da hayalî olarak girdiği diyaloğun ürünüdür.
Deneme yazarı, olay, olgu, durum ve eşyalarda sıradan insanların eskilerin ifadesiyle ülfet ve ünsiyet perdesiyle göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları, dikkat etmediği hususları, incelikleri, güzellikleri, harikaları, olağanın altında yatan olağanüstülükleri görebilen, hissedebilen, düşüncesiyle ve deneyimleriyle onları okuyucular için ilginç görülebilecek şekilde yazıya dökebilen insandır. Sıradan insanın “baktığı” şeyi deneme yazarı “görür”.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade, halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken, bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Felsefî metinlerde filozof, yazısında kendince sistemini kurduğu felsefî bir anlayışa, sistematik felsefî bir dünya görüşüne bağlı olarak düşüncelerini ortaya koyar. Ortaya koyduğu her metin, kendi felsefî bakış açısının birer açılımı, ayrıntısı mahiyetindedir. Ancak denemede böyle sistematik bir düşünceye bağımlılık zorunluluğu yoktur. Denemecinin yazısında ileri sürdüğü düşünce, herhangi bir felsefe ekolüyle ilintili olmayabilir. Ancak filozof yazısında kurduğu ekole bağlı düşünce üretme çabası içindedir.
Klâsik Türk edebiyatındaki münşeât mecmualarındaki yazılar ve Kâtip Çelebi (16091657) gibi yazarlar bir tarafa bırakılırsa, modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. İlk özel gazete Tercümanı Ahval (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimattan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.
Türk edebiyatında deneme türünde pek çok ürün verilmiştir. Bu tür içine koyabileceğimiz ürünler, genellikle değişik zamanlarda çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazıların bir araya getirilip kitaplaşmış şekilleridir. Bu eserlerde yer alan yazıların bir kısmı, inceleme, eleştiri yazısı olarak da görülebilir. Bunun yanında bir kitapta yer alan yazıların bir kısmı edebiyat, bir kısmı tarih, bir kısmı felsefe, bir kısmı başka konularda olabilmektedir. O bakımdan deneme türü için çok kesin sınıflandırma ve sınırlandırmalar yapılamamaktadır.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in Bize Göre (1928), Gurebahanei Laklakan (1928); Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar (1912); Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), İlk Adım (1941), Üç Nesil Üç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944); Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı “denemeci” olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç (18981957), Sabahattin Eyüboğlu (19081973), Suut Kemal Yetkin (19031980), Mehmet Kaplan (19151986), Nurettin Topçu (19091975), Salah Birsel (1919 ), Vedat Günyol (1912 ), Enis Batur (1952 ), Cemil Meriç (19171987), Mehmet Salihoğlu (1922 ), Uğur Kökden (1934 ), Nermi Uygur (1925 ) bunlardan birkaçıdır.

EĞİTİM ÖZLÜ SÖZLER

EĞİTİM ÖZLÜ SÖZLER
Öğretmen mum gibidir,
kendini tüketerek başkasına ışık verir.
Ruffini

Öğrenmek pahalıdır, ama
bilmemek cok daha pahalı.
H.Clausen

Eğitim, yoksullar için bir sermaye,
zenginler için bir faizdir.
Mann

Sana bir şeyi nasıl bilebileceğini öğreteyim mi?
Bildiğin zaman bildiğini anla,
bilmediğin zaman ise bilmediğini?
Konfüçyüs

Etraflıca çalış, doğru bir şekilde araştır,
dikkatlice düşün, düşündüklerini gözden geçir,
ciddi ve samimi bir şekilde uygula..
Konfüçyus

İnsanlara eğitim ve bilgi sağla.
Barış ve düzenin sağlanmasının
kendi çıkarları için gerekli olduğunu
onlara öğret.
Thomas Jefferson

Pratik, bütün öğretmenlerin en iyisidir.
Syrus

İnsana hiçbir şey öğretemezsin;
öğrenmeyi ancak kendi içinde
bulacağını öğretebilirsin.
Galileo

Eğer karşınızdaki öğüt vermeye bayılıyorsa,
bilin ki en çok onun öğüde ihtiyacı vardır.
Lord Halifax

Gerçek eğitim,
kendinden en iyiyi vermekten geçer.
M.Gandhi

Hakiki öğrenci, bilinenin içinden
bilinmeyeni geliştirmeyi öğrenir
ve ustaya yaklaşır.
Goethe

Birini eğitmenin asıl amacı,
onu sürekli sorular soran biri haline getirmektir.
Bishop Creighton

Okuma zevkini kazanmayanın
öğrenimi yarıda kalmıştır.
P.Peacut

Bir kitap, içimizdeki donmuş değerleri
parçalayacak bir balta olmalıdır.
Franz Kafka

Okumasını biliyorsan,
her insanın bir kitap okuduğunu görebilirsin.
William E. Channing

Akıllı adam hem kitapları,
hem de doğrudan doğruya hayatı okur.
Lin Yutang

Hiç solmayacak bir ağaç tanıdım: Kitap?
Herrick

En güzel öğüt örnek olmaktır.
Malcolm X

Öğrenmek amacıyla bakmazsanız
öğrenemezsiniz.
Gellius

Bazı kitaplar tadılmak,
bazıları yutulmak ve çok azı da
hazmedilmek içindir.
Bacon

Eğitimin kökleri acı
fakat meyveleri tatlıdır.
Aristotle

Kurnaz insanlar, okumayı küçümser,
basit insanlar saygı duyar,
akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar.
Bacon

Yaşayan insanların zekası,
ölmüş insanlarla en iyi biçimde
kitaplar vasıtasıyla temas eder.
Bovee

Okumayı sevmek, hayattaki can sıkıcı saatlari
en güzel saatlerle değiştirmektir.
Montesquieu

Üç türlü okuyucu vardır:
Biri, yargısız tad alır,
üçüncüsü tad almadan yargıda bulunur
ve ortadakiler tad alarak yargıda bulunan
ve yargıda bulunarak tad alanlar;
bunlar aslında bir sanat eserini yeniden oluştururlar.
Goethe

BİR KESME VARDI

Uzun ve yorucu bir yolculuğun son durağıdır Kesme. Belki de bu yüzden Kesme denilmiştir buraya. Çünkü yol bir anda bıçak gibi kesilir ve Kesme’den ötesi yoktur artık. Evet, zahirde bu bir bitiştir; Kesme varılabilecek son noktadır. Ancak her son bir başlangıcın müjdecisidir. İşte bu ebedi muştuyla; idealler, umutlar, hayaller filizlenir Kesme’nin bereketli topraklarında.
Sonra öğrencileriniz karşılar sizi tüm samimiyetleriyle. Onların gönlünüze akan tebessümleri, özveri dilenen mahzun bakışları sizi bir kat daha bağlar bu şirin kasabaya. Öğretmen olabilme şuurunu benliklerinizde hissedersiniz doyasıya.
Ve bu ruh haletiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız Kesme’de. Kimilerince zaman burada durağandır, hayat durmuştur belki de. Nitekim daha iyisini gaye edinenler için Kesme’de zaman, fırsatlar ırmağıdır. Aslında yapılacak çok iş vardır. Evet, minicik gönüllerde “hoş bir seda” bırakabilme yolunda yapılacak daha çok iş vardır…